Sofraya
kuruldular ki mükellef bir sofra idi. Tam yüz kırk dört niyetli mürid oturmuş
akşam ezanının okunmasını bekliyordu.
Şeyh
efendi “bismillah” dedi, uzattı elini hurmaya ki henüz vakit tamam değildi.
İhvan şöyle bir deprendi yerinde amma edep ya hu. Kimin haddine söylemek. Hurmanın
üstüne bir de su içti ki kana kana. Müridler yutkundular kıpırdandılar amma ve lakin
mırıldanmadılar bile.
“Haydin
bismillah” dedi Şeyh efendi, yemeği işaret etti. İhvan besmele çekip
davrandılar. Hurmadan. Sudan. Ekmekten. Zeytinden. Karınlarını doyurmaya
başladılar. Derken akşam ezanı okundu.
“Bilir
miydiniz akşamın girmediğini” dedi Şeyh.
“Bilirdik”
dediler.
“Neye
bozdunuz mubarek orucunuzu o vakit” dedi Şeyh. Sükût eylediler.
Şeyh
bir daha sordu: “Neye bozdunuz o vakit mubarek orucunuzu?!”
Elli
yaşında ve dahi otuz beş senelik bir mürid soluğunu aldı içine, “sen bozdun
diye bozduk” dedi. Öbürleri kafalarını salladılar.
Şeyh
efendi dedi ki “ben kast-ı mahsusla ve de taammüden ve de bir hikmete binaen
orucumu bozdum ve dahi altmış bir gün kefaretim vardır. Sizinse tecdid-i iman
eylemeniz gerekir zira masiyette itaat olmaz ve de şeriatsız tarikat olmaz.”